YEMEKLERİMİZ
Günümüzde Tire mutfağı denince öncelikle zeytinyağı geliyor akla. Sonra da çeşit çeşit otlar…
Tire, Kaystros (Küçük Menderes) ırmağının binlerce yıldır suladığı verimli ovası ve sırtını yasladığı Aydın Dağları ile bir ot cennetidir adeta. Hemen hemen her köyde aynı otun değişik adlarıyla karşılaşmak mümkündür.
Sarmaşık, tilkicek, ebegümeci, iğnelik, şıngıldak, ısırgan, cibez, turp otu, kenger, şevketi bostan, helvacık, ballık, radika, labada, urgancık, tiksincik, kapurcuk, arapsaçı, sinir otu, hindiba, hardal, sirken, it üzümü, gaymecik, pazı, eşek helvası, melengeç, zil can, semizotu, tere, dereotu, gerdeme ve daha niceleri Tirelinin tükettiği otlar arasında yer alır.
Tireliler bu otların karışımından zeytinyağı ve salça kullanarak kavurmalar yapar. Karışık ot kavurması emek isteyen bir iştir. Bu otlar, yol kenarlarından olmamak koşulu ile toplanır, yıkanır, soğan, pırasa ve salça ile birlikte zeytinyağında kavrulur. Tireli, ayrıca otların bazılarını haşlayıp çiğden zeytinyağı, limon, sarımsak ve tuz karıştırıp tüketir. Bunlardan biri de turp otudur.
Tireliler, turp otunu özellikle kışları haşlayıp üzerine zeytinyağı ekşi ve tuz dökerler. Kışları tarlalar bahçeler turp otuyla dolar. Ancake eskiler; lezzeti için kırağı yemesini şart koşarlar. Tire'de turp otunu kavuran aileler de vardır; ama o genellikle haşlaması ile anılır. Turp otu gibi haşlanıp sosla yenen lahana cücüğü, karnabahar çiçeği, radika, pancar sayılabilir.
Şevketi bostan, ilkbahar başında kuzu eti, nohut ve kengerin yakın akrabası olan bu bitkinin kökü ile yapılan leziz bir yemektir. Şevketi bostanın kökü topraktan çıkarılıp kabuğu soyularak doğranır. İçine zeytinyağı, soğan ve salça ilavesi ile pişirilir.
Nisan aylarında melengeç (çitlenbik) ağacının taze filizleri kırılır, haşlandıktan sonra zeytinyağı, ekşi ve sarımsak dövülüp karıştırılarak tüketilir. Eskiden çitlenbik ağacının meyveleri hem çiğ hem de kavrulup yenirdi. Keza taze sürgünler çiğ olarak da tüketilebilir. Melengeç; yeme esnasında ağızda hoş bir ferahlık bırakır. Hele üzerine içilen bir bardak su sanki şerbet tadındadır. Onun için de melankoli veya melenk olma yani hoş olma ifadelerinin melengece dayandırıldığı söylenmektedir. Ege bitki örtüsünün tipik elemanlarından olan melengeç ağaçları, ne yazık ki, son yıllardaki tarla açma ve yapılaşma gibi nedenlerden ötürü ciddi tehdit altında bulunmaktadır.
Tire'de salata, sanki yardımcı bir yemektir. Tireli, salatasız yemeğe oturmaz. İçine koyduğu sebze çeşidinde de oldukça özgürdür. Ekşi için salatada koruk ekşisi, karadut ve limon kullanılır. Salata deyip geçmemeli zira görülmeye ve tatmaya değerdir. Salatanın içine bu da konur mu dedirten ve tümü de Küçük Menderes Ovası’nın verimli topraklarında yetişen sebze ve meyvelerin bazıları şunlardır: marul, roka, tere, dereotu, yeşil soğan domates, kırmızı lahana, havuç, salatalık, pırasa, beyaz lahana, yeşil elma, ayva, asma filizi… Tabii ki ayrıntılarını oluşturur. Salatada önemli bir ayrıntı da sebzelerin hacmine oranla yüzey gerilimini azaltıcı yönde iri parçalar halinde doğranmasıdır. Bu salatanın besin değerinin mümkün olduğunca korunmasını sağlar. Salatanın vazgeçilmezi zeytinyağıdır. Baharda, akasya ya da erguvan çiçekleri salatanın göze hitap eden ayrıntılarını oluşturur.
Yörede Okma diye bilinen ve domatesin, kuru soğanın iri iri doğrandığı, çökelek, zeytinyağı konarak zenginleştirilen bu salata gibi yemek, Kısa zamanda yapılışı ve taze tüketilmesi ile Tire mutfağının bir diğer vazgeçilmezidir. Okma, tam bir yaz yiyeceğidir. Tire'nin eskileri ısrarla Okma'ya konulacak domatesin elde ovkularak suyunun çıkarıldığını, çökeleğin de kaşıkla ezilmesi gerektiğini söylemektedirler. Bu karışıma zeytinyağı, kuru soğan, nane, kekik, limon suyu, maydanoz, salatalık ve tuz ilavesiyle, banılarak yenilecek bir yemek karşımıza çıkmaktadır. Tire'de bu yemeğe gariban pilavı da denmektedir.
Bugün Tire mutfağı, küresel baronların dünyaya dayattığı tüketim ekonomisi esaslı ayaküstü beslenme alışkanlıklarına karşılık direnen coğrafyası, zengin bitki örtüsü ve tarihsel arka planından gelen kültürel çeşitliliğinin bir sonucu olarak “Açıcılar, Doyurucular, Tatlandırıcılar” adı altında üç ana grup ve bu grupların yüzlerce örneği ile araştırılmayı beklemektedir.
Tireliler için bu anlamda hala bir sorun yoktur, zira her anne çocuklarına aşağıdaki yemek çeşitlerini kime ait olduğunu sorgulamadan sunabilmektedir.
Sura, Kapama,Gıylangı, Mustafa Çorbası, Heybeli Çorba, Posalı Kavurma,Kol Böreği,Arnavut Ciğeri,Gazel Aşı,Keppat Reçeli ve daha niceleri…
GELENEK ve GÖRENEKLERİMİZ
DOĞUM
Gelin evlendikten sonra soyun devamı için bir an önce çocuğa kavuşması istenir.
Gelin hamile (yüklü) kaldığında çocuğu gamzeli olsun diye ayva yer, güzel olsun diye aya bakar; balık ağızlı olmasın diye balık yemez.
Doğumdan sonra çocuk okusun diye “eşi” ya da “göbek bağı” okul bahçesine, dinine bağlı olsun diye cami avlusuna gömülür.
Kırk gün içinde çocuk ve anne “kırklanır”. Kırklanmadan sonra bebek “kırk gezmesine” götürülür. Bu arada bebeği görmek için “loğusa ziyareti” olur, bebeğe ve annesine hediyeler getirilir.
SÜNNET
Tire’de geçiş dönemleri sünnet merasimleridir. Aileler evlatlarını zamanı geçmeden sünnet ettirmek isterler.
Düğün özellikleri taşıyan sünnette çocuk 7-11 yaşları arası sünnet edilir. Sünnet törenleri çok çeşitlidir; ancak yaygın olanı ailenin kendi evlerininin önünde yakınlarına sabah 9.30 ile öğle arası yemek vermesidir.
Sünnetten önce sünnet çocuğu atla veya arabalarla sünnet konvoyu şeklinde şehrin içinde gezilir. Eve getirildiğinde mevlit okunur. Sünnet işlemi tamamlanır tamamlanmaz sünnet evinden bahçedeki çocuklara ceviz, şeker atılır.
EVLENME
Evlenme aşamasında “görücü usulü” ile ya da “anlaşarak evlenme” yoluyla eşler birbirini seçerler. Tire’de kaçarak evlenmeye pek rastlanmamaktadır.
Kızın ya da erkeğin evlenebilmesi için öncelikle kısmetinin açık olması lazımdır.
Kız bakmaya haberli habersiz pazartesi veya hayırlı kabul edildiğinden perşembe günleri gidilir.
Gelinlik kızın kahve ikram etmesi kızı görmek için bahanedir. Bazen kız bakma olmadan, sadece kız istemeye gidilir. Kızın istendiği gece bir aile büyüyü “Allahın emri Peygamberin kavliyle kızımızı oğlumuza istiyoruz .“ der. Kız verilirse söz, nişan tarihleri kararlaştırılır.
Nişandan önce aileler nişan alışverişine çıkar ve ”yandaşı hazırlığı” yaparlar. Bu yandaşılar karşılıklı gönderilir. Nişan isteğe göre ya aile arasında veya eğlence şeklinde tertip edilir. Nişanla düğün arasında çeyizler hazırlanıp serilir. Bu arada bayram varsa “İki bayram arası düğün olmaz “ denilir ve düğün bayramdan önce ya da sonra yapılır.
Düğünden önce kına gecesi düzenlenir. Kadınların katıldığı gecede eğlencenin bir bölümünde kıza kına yakılır, önce kızın başına uğur getirsin diye kırmızı örtüyle örtülür. Sonra genç kızlar mumlarla süslü kına tepsisiyle kızın etrafında oynayarak dönerler. Başı düzgün (evliliği yolunda giden ) biri kızın kınasını yakar, eli bereketli olsun diye avucunun içine para ya da altın koyar, sonra elini kına eldiveni veya mendili ile bağlar.
Düğün töreninden veya nikahtan önce kız alma olur. Eskiden “atlı göçürme” varken şimdi gelin, süslenen arabalarla alınır. Erkek evine getirildiğinde gelinle damadın başından şeker, darı, buğday, bozuk para atılır. Bekarlar için kullanılan “darısı başına “ deyimi buradan gelmektedir. Dînî nikâh çoğu zaman bu arada olur.
Düğün “Harman yellen düğün ellen “sözünü doğrular niteliktedir. Özellikle oğlan evinin kapısının önünde yakınlarına verdiği yemekteki gibi, Tire'de “Keşkeksiz düğün olmaz.” denilir. Çoğu zaman bu anlayışla düğün yemeği tertip edilir. Bu yemekte çorba, keşkek, etli nohut, pilav, salata, helva, şerbet, Tire köftesi gibi ikramlarda bulunur.
Düğünden bir hafta sonra “Oğırlandı”, ”kızardı” yapılır. Aileler karşılıklı birbirlerini yemeğe alırlar. Gelin evinde “kapı açması” vardır, yakınlar gelin tebriğine gelirler ve hediyeler getirirler, isteğe göre bu arada “gelin mevlidi” de yapılır.
ÖLÜM
Tire’de “Gelin görmedik ev olur, ölüm görmedik ev olmaz” denir ölüme karşı çaresizlik anlatılırken.
Baykuş ötmesi, köpek uluması, eşyaların gece geç vakitte kırılması, gece evden kara renkli bir şeyler verilmesi, yıldız kayması, rüyada çiğ et yenmesi gibi durumlar ölüm haberi sayılmaktadır.
Ölüm olduğunda, ölüm evden gitsin diye pencereler açılır, ölünün yattığı yer aydınlık olsun diye mum yakılır. “Acı haber tez duyulur” denir ve vefat, sela ya da belediye hoparlöründe ki anonsla duyurulur.
Vefat edenin defnedilmesinden sonra ölü evinde üçüncü, yedinci, kırkıncı günlerde dualar okunur, yemek verilir ya da helva lokma dağıtılır. Bu sırada yas evine baş sağlığına gidilir.
KARAMBOL OYUNU
Beş bin yıllık tarihi birikimi olan Tire şehri Batı Anadolu'nun kültürel miras yönünden en zengin şehirlerinden biridir. Tarih boyunca çeşitli medeniyetlere beşiklik yapan şehirde bugün bile hala o zenginliği görmek mümkündür.
Yalnızca Tire'de oynanan karambol oyunu bu zenginliğin bir parçasıdır. Bu oyunun tarihi İspanya'ya kadar gider. Türk İslam kültür medeniyeti içinde rastlamadığımız bu oyun türü Tire’ye İspanya’dan tehcir edilen Musevi vatandaşların getirdiği bilinmektedir. Bu konuda II.Beyazıt Şeyhülislamı Tireli alim, Molla Arap lakabıyla bilinen Ali Arabi devrin padişahı üzerinde son derece etkin roller üstlenmiş bir şahsiyet olarak tarihteki yerini almıştır. İspanya'dan II.Beyazıt'ın fermanıyla ülkemize kabul edilen Musevi vatandaşların çoğunlukla yerleştirildiği yerlerin başında Aydın vilayetinin o dönem sancak merkezliği görevini 19.yy başına kadar sürdüren Tire gelmektedir.
Tire'ye II. Beyazıt döneminde gelen Musevi nüfus, yıllar boyunca Tire'de bu oyunu açık alanlarda oynamışlardır.
Bugün şehrin özellikle orta yaş grubundaki insanlarının Alay Parkındaki karambol sahasında günün her saatinde bu oyunu büyük bir ciddiyetle oynadıkları görülür. Geçtiğimiz yüzyılın başında birçok kahvenin bahçesinde yer alan karambol sahaları bugün şehirde yalnızca üç kahvede kalabilmiş. Bunlardan en aktifi Alay Parkındakidir.
Oyunda toplar parmaklar kullanılarak geliştirilmiş özel bir vuruş tekniğiyle hedefe yönlendiriliyor. “Meşe” adı verilen topların en makbulü şimşir ağacından imal edileni çünkü şimşir ağacı çok sağlam bir ağaç olduğundan bir meşe yaklaşık olarak 50-60 yıl kullanılabiliyor. Bir de dört adet “lek” denilen tahtadan imal edilmiş ve sahaya belirli aralıklarla dikilen küçük hedefler kullanılıyor. Oyuncular meşelerini zaman zaman kadife bir bez ile parlatarak ya da zeytin yağında birkaç gün dinlendirerek bakım yapıyorlar.
"Saha” denilen 4x12 metrelik parlatılmış beton zemin üzerinde oynanan karambol, ikili ya da eşli olarak dört kişi tarafından oynanıyor. Oyuncular sıra ile saha kenarındaki başlama bandından meşesini lekleri vurmak için fırlatmak suretiyle oyuna başlıyorlar. Oyunun amacı leklerden birini vurarak oynama sırasını sürekli kendinde tutmak üzerine kurulu.
Başlama atışlarında oyuncular sıra ile birer atış yapıyorlar; leklerden birini son vuran oynama üstünlüğünü elinde geçirmiş oluyor. Lekleri hiçkimse vuramaz ise oyun başlama sırası değişmeksizin devam ediyor. Oyuncular veya takımlar ya hiç sıra kaptırmaksızın bütün lekleri vurarak oyunu kazanmış oluyorlar ya da rakiplerin karşılıklı olarak lek vurabildikleri oyun içinde yerde en az bir lek bırakmak şartıyla rakiplerinin meşelerini vurarak oyun sayısını elde ediyorlar.
Bu oyunda vurulan meşenin sahibi oyundan diskalifiye olması kuralı işliyor. Oyuncular eğer yerde birkaç lek bulunuyorsa yakınında bulunan leki vurarak rakip oyuncunun meşesine yaklaşmak suretiyle vurma olasılıklarını artırabiliyorlar. Bu arada aynı bilardo da olduğu gibi oyuncu, bantları da kullanabiliyor; bantlar kaliteli bir tahta ile çevrilmiştir.
Bunlara ilaveten Tireli karambolcülerin kendi aralarında çok iyi ilişkiler kurdukları ve bu oyunun getirdiği arkadaşlık ve dostluk ilişkilerini başka hiçbir yerde bulamadıkları da gözlerden kaçmıyor.